Narsist Çocuk Nasıl Yetiştirilir? -1
Narsist anne-babaların yetiştirdiği veya ailenin çocuk yetiştirme modeli çocukların narsist olmasına sebebiyet verebilir. Her insanın içinde narsist bir yapı vardır. Çocuklar kendilerini belli bir yaş dönemlerinde dünyanın merkezinde görürler. Ben ve diğerleri diye düşünürler. Büyüdüğü aile ortamı, okulu, sosyal çevresi ile birlikte bu narsist yapı ya büyür, ya dengelenir. Çocuk odaklı yaşayan, çocuğun her istediğini yapan, çocuğuna tapan, çocuğuna tüm hazları erken dönemde yaşatan ailelerin, ciddi oranda çoğalması nedeniyle gelecekte narsistlerin görünme oranı ciddi oranda artmaktadır. Yeni kuşak gençlere baktığımızda sadece “ben” demektedirler.
Peki, narsistlik tam olarak nedir? Öncelikle narsistlik, bir kişilik bozukluğudur. Narsist kişilik bozukluğu bulununan kişiler, kendini aşırı önemserler, başarılarını ve yeteneklerini abartırlar, her şeyi bilen, her şeyi yapabilen, güç, zeka, güzellik bakımından kendisini üstün bir kişilik olarak görürler. Özel ve eşi bulunmaz biri olduğuna kendilerini inandırdıkları için, özel kişilerle arkadaşlık etmek, özel kişilerle evlenmek, özel yerlerde çalışmak, herkes tarafından sevilen ve beğenilen birisi olmak isterler.
Başkalarının duygu ve düşüncelerine değer vermeyen, empati yapmayan, ilişkilerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanan, başkalarını kıskanan ya da herkesin kendini kıskandığını düşünen, egosu yüksek, küstah davranışlar sergileyen, herkesin kendisine hizmet etmesi gerektiği düşüncesiyle hareket eden kişilik yapıları vardır. Kendilerine yöneltilen eleştirileri kabul etmez, kabul etmediği gibi haklı çıkmak için karşı tarafı suçlu çıkarma, olamayan şeyleri var olarak gösterme eğilimindedirler. Bunu söylemle yapamazlar ise eylemle yapıp, karşı tarafa tahakküm kurmak için gerekirse sözel veya fiziki şiddeti kullanmaktan çekinmezler.
Narsisizm genetik bir yapılanma olma ihtimali olsa da daha çok, belli bir ebeveynlik tarzına bağlı olarak zaman içinde gelişir. Araştırmacılar, hangi ebeveynlik türlerinin narsistik bir kişilik yaratmaya daha yatkın olduğunu anlamak için yaşları 7 ile 11 arası değişen toplam 565 çocukla konuştu. Araştırmacılar aynı zamanda bu çocukların ebeveynleriyle de (415 anne ve 290 baba) görüştü. Buldukları sonuçlar, çocuklarında aşırılığa kaçan, aşırı öven, her imkanı fazlasıyla sağlayan, bir dediğini iki etmeyen, çocuğunun üstün olduğunu ve özel muameleyi hak ettiğini söyleyen ebeveynlerin narsistik çocuklar yetiştirmeye daha yatkın olduklarını ortaya çıkardı. Bu çocuklar büyüdüklerinde de narsistik birer yetişkin oluyorlardı.
Peki, bir çocuk nasıl böyle bir insan haline gelir? Çocuklar anne ve babalarının onayını, ilgisini ve sevgisini isterler. Çocuk bunu elde edebilmek için ailenin isteklerine göre hareket etmeye çalışır. Ebeveynleri narsist veya aşırı mükemmeliyetçi olan çocuk, ailenin yaklaşımında ve sloganlarında devamlı en iyisinin olduğu veya olması gerektiği belirtilir. Çocuk gösterdiği bir başarı karşısında ancak değerlidir. Bir alanda gösterilen başarı da yeterli değildir. Çocuktan hemen hemen her alanda başarı göstermesi beklenir. Eğer çocuk başarı göstermiyorsa, aileden ilgi ve sevgi görmeyebilir. Çocuğa hayal kırıklığı olduğu hissettirilir. Hele kardeşlerinden bir tanesi başarılı ise hep onunla kıyaslanır. Ailenin egosuna ve övünmesine destek olmayan çocuklar, aile içerisinde ikinci plana itilebilirler.
Bir başka aile modelinde ebeveyn veya ebeveynler dominant karaktere sahip olup, genellikle sinirli olup, çabuk öfkelenebilen yapıdadırlar. Çocuklara gereken ilgi, sevgi gösterilmez. Çocuğa gerekli, gereksiz her yerde ve her anda sözlü veya fiziksel şiddet gösterilebilir. Çocuk bu ortamda kendini güvende hissetmez, iyi çocuk iken, kötü çocuğa dönüşebilir. Çocuklar arasında ayrım vardır. Çocuk bu aile modelinden elde ettiği kişilik yapısı ile ebeveynleri gibi hareket eder. Bu hanelerde büyüyen çocuklar öfkeli, aşağılanmış ve yetersiz hissederler. Bu nedenle kendilerini, farklı gösterme eğilimine girerler.
Yetenekli, başarılı, fiziki özellikleri yüksek çocuğu olan aileler ise devamlı çocuklarının yaptıkları övünürler, onu yüceltirler. Her yerde çocuklarının başarılarını abartarak anlatırlar. Ben yaşayamadım, çocuğum yaşasın düşüncesinde olanlar veya maddi imkânı yüksek olan aileler çocukların önüne tüm imkanları sererler. Çocuğu olduğundan farklı gösterirler. Bir çocuğun kusursuz ve özel olarak aşırı derecede idealleştirilmesi bu çocuğun ilerleyen hayatında Narsist bir kişilik oluşmasına neden olabilir. Temel olarak sevgi göstermek çok önemli elbette, ancak çocuklarınıza diğer herkesten daha iyi oldukları için sevginizi kazandıklarını düşünmeyi öğretmek yanlıştır.
Psikanalitik kuram ise, narsistiklerin, kendilerine çok az sıcaklık ve sevgi gösteren ailelerin sonucu olarak ortaya çıktığını iddia ediyor. Bushman ve Brummelman sosyal öğrenme teorisi ile “bu teoriye göre hepimiz modellenen davranışlar yoluyla öğreniyoruz” psikanalitik iddiayı karşılaştırmaya karar verdi. Ve sonuçta çocukların narsisizmi gerçekten de kendilerine “özel”den bile daha fazla olduklarını öğreten ailelerinden öğrendiklerini buldu. Bushman kendisiyle yapılan bir röportajda bu konudaki kaygılarını şöyle dile getiriyor: “Yaklaşık 30 yıldır agresyon üzerine çalışmalar yapıyorum ve bir insanın sahip olabileceği en zarar verici inancın, kendisinin başkalarından üstün olduğu inancı olduğunu gördüm. ‘Erkekler kadınlardan daha iyidir; benim ırkım, benim dinim seninkinden daha üstündür.’ İnsanlar başkalarından daha iyi olduklarına inanmaya başladıklarında öyle de davranmaya başlıyorlar.”
Bushman ve Brummelman araştırmalarında şöyle yazıyor: “Narsistik bireyler kendilerini diğerlerinden daha üstün hissediyorlar, kişisel başarıları konusunda fantaziler kuruyorlar ve özel davranılmayı hak ettiklerini düşünüyorlar. Kendilerini aşağılanmış hissettiklerinde genellikle agresif bir şekilde ya da hatta şiddet göstererek etraflarına saldırıyorlar.”
Bu süreci durdurmak için herhangi bir şey yapılabilir mi peki? Brummelman “Evet” diyor. 7 ve 12 yaşları arasında, duygular geliştiğinde ve sonrasında. “Belki de ailelerin, çocuklarını el üstünde tutmadan ve onlara diğerlerinde daha iyi olduklarını söylemeden de çocuklarına sevgi ve takdir duygularını göstermelerine yardım etmenin bir yolunu bulabiliriz.”
Çocukları kendilerini ilah gibi görmemeleri için nasıl hareket etmeli konusuna bir sonraki yazımızda değineceğiz. Gelecek haftaya kadar esen kalın.
Narsist Çocuk Nasıl Yetiştirilir? -2
Narsizm ile ilgili konumuza bu hafta da devam ediyoruz. Problemi bilmek kadar, çözüm çarelerini de bilmemiz gerekiyor. Birçok psikanalist çağın hastalığı narsisizm kaynağı ilgili görüş ortaya attı. Neo-Freudcu bir ekol olan “ego psikolojisinin” temsilcisi Karen Horney, “Narsistlerin diğer insanlarla duygusal bağları çok zayıf ve sevme kapasitesini yitirmiş olmanın boşluğunu yaşayan kişiler olduğunu söylüyor. Narsist olmaksa kendini çok sevmeyi, çok önemsemeyi gerektiriyor. Yeryüzünde kendisinden başka herkesin değersiz olduğu düşüncesiyle var olan narsistler (derinlerde bir yerlerdeki boşluğu doldurma çabasıyla) beğenilmek, övgü almak, ilgi çekmek için yaşıyor.
Karen Horney, “narsistlerin genel olarak kendilerini özel insanlar olarak gördüklerini belirtiyor. Bu nedenle kendilerini övmeye, başkaları tarafından övülmeye bayılıyorlar. Başarı ve yeteneklerini abartıyor, hatta ortada bir başarı yokken yaptıkları şeyi çok önemli gösterebiliyorlar. Onlar hep çok zeki, çok güzel/yakışıklı, özel insanlar (!) olduklarından, her şeyi hak ettiklerine inanıyorlar. Çıkarları için başkalarını kullanmaktan hiç çekinmeyen narsistler için başkalarını manipüle etmek de çok kolay, dışarıya yansıttıkları yüksek özgüven sayesinde insanlar kolayca etkileri altına giriveriyor.”
Eğitim Bilimci Dr. Özgür Bolat, “Narsist insanlar değer görmek için çok çalışır, mükemmeliyetçi ve işkolik olabilirler. Bunun sonucunda da başarılı ve mutlu olurlar” diyor ve ekliyor: “Ama sıkıntı şu: Mutluluklarını sürdürmek için sürekli başarmak zorunda hisseder, sürekli onaylanma duygularının tatmin edilmesine ihtiyaç duyarlar. Bu sürdürülebilir bir mutluluk değildir. Bundan dolayı hayatlarında her zaman kaygı vardır. Sürekli olarak başarısız olma ve onay görmeme kaygısı yaşarlar. Bunun karşılığında da büyük bedel öderler. Bu açıdan bakıldığında çok başarılı olmalarına rağmen değersizlik duygusunu gideremeyen birçok Hollywood yıldızının intihar etmesi hiç şaşırtıcı değil.”
Freudcu psikanalistler, ilk kez; soğuk ve sevgisiz ebeveynlere sahip çocukların kendilerini dengelemek için kendilerine yönelik aşırı sevgi ve övgü geliştirdiklerini ileri sürmüşlerdi. Fakat yeni yapılan bir çalışma ile; diğer psikanalistler narsizmin zıttı şekilde geliştiğini ileri sürdüler. Yani ebeveynler tarafından çocuklara yönelik; aşırı övgüler düzmenin, çocukların kendi değerlerine ilişkin şişirilmiş duygular geliştirmelerini sağlamanın; çocuklarda, narsizmi geliştirdiği ileri sürüldü.
Pedagog Adem Güneş, “Çocuklukta, özellikle annesiyle ilişkisinde problem yaşamış çocukların yetişkinlikte narsist kişilik bozukluğuna daha yatkın olduğu biliniyor” diyor ve ekliyor: “Reddedici, otoriter ve baskıcı annelerin çocukları önce içlerindeki anne yoksunluğunu bastırmayı, kendi iç dünyalarına derinleşmemeyi, fazla duygusal olmamayı, kimseye bağlanmamayı, güvenmemeyi öğreniyorlar. Annesine güvenle bağlanamayan kişi, hayata güvenle bakamıyor.”
Psikanalist Otto F. Kernberg, narsist kişilikleri incelediğinde, onların genellikle agresif, kronik olarak soğuk, duyarsız, ilgisiz, görünüşte iyi işlev gören bir anne figürünün eseri olduğunu gözlemlemiş. Sevgisiz büyümüş bu çocuklar da sevgiyle dolduramadıkları benliklerini başka yanlarını abartarak doldurmaya çalışıyor.
Tüm kişilik bozukluklarının tohumları çocuklukta ekiliyor. Anne ve babalar, ne biçeceklerini bilmeden, bilinçsizce bu tohumları ekebiliyorlar. O zaman gelecekte kendisinin, ailesinin ve topluma sıkıntı verecek bir fert yetiştirmemek için nelere dikkat etmek gerekiyor. O zaman nelere dikkat edebiliriz;
♦ Ebeveynlerden birisi narsist ise, çocuğun da narsist olarak yetişmemesi için muhakkak destek alınmalı. Narsist ebeveyn devamlı kendine yatırım yapacağı için, çocuğuna yeterli zaman ayıramaz.
♦ Çocuğun, her istediğini koşulsuz olarak yerine getirmekten, ona tüm hazları erkenden yaşatmaktan, her istediğini almaktan vazgeçmeliyiz.
♦ Çocuğun özgüveni yüksek olsun diye sürekli çocuğu övmek, prenses ve prens gibi davranmaktan, kendini devamlı iyi hissettirme çabasında olmamalıyız.
♦ Çocuğumuza, başkalarını etkilemek için mücadele etmesi yerine bağ kurabilmeyi öğretmeliyiz
♦ Çocuğumuza, davranışlarının ve sözlerinin başkalarını üzebileceğini, kırabileceğini anlatmalıyız.
♦ Çocuğumuza, arkadaşlık kurabilmesini, yeni arkadaş edinebilmesini, sosyal ortamlara girebilmesini sağlamalıyız.
♦ Çocuğumuza, başkalarına karşı nazik davranmayı, sevgi ve saygı göstermeyi, özür dileyecek şekilde yetiştirmeliyiz.
♦ Çocuğumuza sınır koyabilmek, kurallara uymasını sağlamak, kurallara karşı kararlı ve tutarlı hareket etmeliyiz.
♦ Çocuğumuzdan, mükemelliyetçi bir yaklaşım içerisinde herşeyin en iyisini yapmasını ve en iyisi olmasını, kendi olamadıklarımızı, onun olmasını ve yapmasını beklememeliyiz.
♦ Çocuğunuza koşullu sevgi sunulması durumunda, çocuktan sürekli başarı beklemek, başarısızlık durumunda eleştirmek, dış kaynaklı beklentilere sahip olmak, çocuğu şekillendirme çabası, isteneni yapmadığı zaman eleştirmek veya aşağılamak çocukta değersizlik oluşturacağının farkında olmalıyız.
♦ Aşırı otoriter isek kararları ortak olarak alabilmeyiz. Çocuk sizin, bakım vereninin, öğretmeninin üzerinde otorite kurmaya kalkıyorsa, buna müsaade etmemeliyiz.
♦ Çocukluk çağında yaşanan korkular, başarısızlıklar, bağlılık ihtiyaçlarının karşılanmaması, anne baba yokluğu ve ihmali, sürekli eleştiri, alay edilme, aşırı övgü narsist kişiliği besleyen diğer faktörler olduğunu bilmeliyiz.
♦ 3-4 yaşındaki çocuğa gidilecek yerin, yatma saatinin, yemesi, giymesi, izlemesi ve yapmaması gereken şeylerin seçimini bırakmak demokratik aile ya da kişilik veren aile olmayı sağlamıyor. Aksine sorun oluşturuyor. Çocuk narsist bir kişiliğe dönüşüyor. İleriki zamanlarda bedel ödemeyi bilmeyen, sınırsız, bencil, umursamaz ve öfkeli çocuklar olabiliyorlar.
Narsist yetişkinler genellikle kendilerini hasta olarak görmediklerinden profesyonel destek alma ihtiyacı da hissetmiyorlar. Genellikle depresyona girdiklerinde bir uzmana gidiyorlar. Çoğunlukla kişiliklerine dair farkındalıkları olmadığından terapistin analizlerine tepkiyle karşılık veriyor, savunmaya geçiyor, terapiyi yarım bırakıyorlar, ya da terapi kısır döngü içerisinde devam ediyor.
Özcan DALGIÇ
Aile Danışmanı / Çocuk ve Ergen Psikoterapisti