Narsist Çocuk Nasıl Yetiştirilir? Nasıl Yetiştirilmez?

Narsist Çocuk Nasıl Yetiştirilir? -1

Narsist bir çocuk hangi ailelerde yetişiyor? Bugün narsist bireylerden şikâyet ediyoruz ama onları kim yetiştiriyor? Narsist bir çocuk yetiştiriyor olabilir misiniz? Narsist bir çocuk yetiştirmek sandığınızdan daha kolay mı, daha zor mudur?  Araştırmalara göre, narsist bireylerin büyük bir kısmı çocukken aldıkları yanlış mesajlarla bu kişilik özelliklerini geliştiriyor. Sizde bu mesajları veriyor olabilir misiniz?

Narsizm ile ilgili birçok şeyler söylendi, konuşuldu, yazıldı. Ancak biz bu yazımızda daha çok, narsizmin kaynağını bulmak için çocukluk evresine gideceğiz. İnsanların neden, nasıl narsistleştiklerini anlamaya, çocuklarımızın bu kişilik bozukluğunu yaşamaması için nasıl hareket etmemiz gerektiğini görmeye, bulmaya çalışacağız.

Çevremizde, hayatımızda bulunan narsistlere karşı öfke, kızgınlık, kırgınlık duygularımız çok yoğun olabilir. Belki onlarda bir kurban. Belki de onlara üzülmeliyiz, acımalıyız? Hatta belki de onların ruhunu şefkat ve merhamet ile şifalandırmalıyız. Bu da nereden çıktı demeyin. Neden böyle söylediğimi, sohbetimizin sonunda anlaşılacağını ümit ediyorum.

Kimse dünyaya narsist olarak gelmiyor. Belki genetik yatkınlık, mizaç faktörleri varsa da kişinin doğduğu aile, büyüdüğü yer, yaşadığı şartlar onun böyle bir kişilik yapılanması oluşturmasına sebebiyet veriyor. Narsist anne-babaların yetiştirdiği çocuklar, toksik ailelerin çocuk yetiştirme modelleri, çocuklarına yanlış eğitim yaklaşımları, aşırı disiplin veya disiplinsizlikler çocuğun narsist bir birey olmasına sebebiyet veriyor.

Bunlara maruz kalmış bir çocuğun örselenmiş, ihmal edilmiş, aşırı hırpalanmış olması nedeniyle çocukluk evresine acımayla bakabiliriz. Temelde masum olduklarını, esas kızmamız gerekenlerin ebeveynlerinin ve çevresinin olduğunu görebiliriz. Her ne kadar narsist bir kişi kendisinin durumunu görmese, kabullenmese de, belki ona çocukluğunda verilmeyen sevgi, şefkat ve merhamet ile yaklaşmak, kendisini ve insanları algılama şeklinin değişmesine sebebiyet verecektir.

Her insanın içinde belli bir oranda narsist yapı vardır. İnsanın kendini gerçekleştirebilmesi, hayallerine, hedeflerine ulaşabilmesi için belli bir düzeyde buna ihtiyaç vardır. Ancak büyüdüğü aile ortamı, okulu, sosyal çevresinin olumsuz yansımaları ile birlikte bu narsist yapı beslenir, büyür, aşırılığa kaçar. Kendisine, ailesine ve çevresine zarar verir hale gelir. Bu yıkıcı tutum nedeniyle etrafında zamanla kimse kalmayabilir, yalnızlaşabilir.

Eskiden otoriter aile modeli, ilgisiz aile modeli ile daha çok karşılaşırken şimdi çocuk odaklı, çocuğu hayatının merkezine alan helikopter aile modeli ile mükemmeliyetçi aile modeli ile daha çok karşılaşmaktayız. Çocuk odaklı yaşayan, çocuğun her istediğini yapan, çocuğuna tapan, çocuğuna tüm hazları erken dönemde yaşatan aileler ile istediği standartlarda olmayan, kendisinin yapamadıklarını çocuğunun üzerinden gerçekleştirmeye çalışan mükemmelliyetçi ebeveynler nedeniyle, gelecekte karşımıza narsistlerin karşımıza daha çok çıkacağı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Esasen narsistlik kadar yıkıcı bir kişilik bozukluğu olan borderline yapı da buralardan oluşmaktadır. Ancak borderline başka bir sohbetin konusu olarak değerlendirmek istiyoruz.

Bu kişilik bozukluklarının aile yapımıza, toplumumuza olumsuz yansımalarını daha fazla göreceğimizi düşünüyorum. Şimdiden yeni kuşaklara yönelik şikayetlerimiz artmaktadır. Onların önceliklerinin kendileri olduğu, sadece “ben” dediklerini, bireyselliklerinin çok fazla öne çıktığını görmekteyiz. Ebeveynlerinin tüm isteklerini karşılamalarını, tüm hazlara ulaşabilmeyi, bunlar için her yolu mübah görmeyi normal kabul etmektedirler. Belki problemin farkına varmak, tedbir almak, ailenin, toplumun dejenerasyonunun önüne geçmek için eğitime, kültüre, inanca, ahlaka daha çok önem vermek, insana daha fazla yatırım yapmak, toplumun daha, huzurlu ve mutlu olmasının sağlanmasına çalışmamızla birlikte bu kişilik bozukluklarının görülme sıklığı azalabilir.

Peki, narsistlik tam olarak nedir? Narsist kişilik bozukluğu bulunan kişiler, kendini aşırı önemserler, başarılarını ve yeteneklerini abartırlar, her şeyi bilen, her şeyi yapabilen, her şeyde haklı olan, güç, zeka, yakışıklılık, güzellik bakımından kendisini üstün bir kişilik olarak görürler. Özel ve eşi bulunmaz biri olduğuna kendilerini inandırdıkları için, özel kişilerle arkadaşlık etmek, özel kişilerle evlenmek, özel yerlerde çalışmak, herkes tarafından sevilen ve beğenilen birisi olmak isterler. Karşıki dağları ben yarattım havasında olan, kendilerince tanrıcılık oynayan kişilerdir.

Başkalarının duygu ve düşüncelerine değer vermeyen, empati yapmayan, ilişkilerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanan, başkalarını kıskanan ya da herkesin kendini kıskandığını düşünen, egosu yüksek, küstah davranışlar sergileyen, herkesin kendisine hizmet etmesi gerektiği düşüncesiyle hareket eden kişilik yapıları vardır. Kendilerine yöneltilen eleştirileri kabul etmez, kabul etmediği gibi haklı çıkmak için karşı tarafı suçlu çıkaran, manipüle eden, olmayan şeyleri var olarak gösterme eğilimindedirler. Karşı tarafa tahakküm kurmak için her yolun mübah olduğunu düşünürler, emellerine ulaşmak için her türlü sözel veya fiziki şiddeti kullanmaktan çekinmezler.

Burada şu hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Okuduklarımıza, sosyal medyada izlediklerimize göre eşimize, ebeveynlerimize, kardeşlerimize, arkadaşlarımıza hemen etiketleme yapıyoruz. İletişim kurmakta sıkıntı yaşadığımız, problemleri çözmekte zorlandığımız kişileri hemen etiketlememek, yaftalamamak gerekir. Narsistin bazı özellikleri var diye koyduğumuz tanı hem karşımızdaki kişiyi öfkelendirir, hem de bizim problemi çözemeyeceğimiz düşüncesinin oluşmasına sebebiyet verebilir. Buna istinaden dikkatli olmamızda fayda vardır.

Narsistin genetik bir alt yapısı olma ihtimali olsa da daha çok, belli bir ebeveynlik tarzına bağlı olarak zaman içinde gelişir. Araştırmacılar, hangi ebeveynlik türlerinin narsistik bir kişilik meydana getirmeye daha yatkın olduğunu anlamak için yaşları 7 ile 11 arası değişen toplam 565 çocukla konuşmuşlar. Araştırmacılar aynı zamanda bu çocukların ebeveynleriyle de (415 anne ve 290 baba) görüşmeler yapmışlar. Buldukları sonuçlar, çocuklarında aşırılığa kaçan, aşırı seven, öven, her imkânı fazlasıyla sağlayan, bir dediğini iki etmeyen, çocuğunun üstün olduğunu ve özel muameleyi hak ettiğini söyleyen ebeveynlerin narsistik çocuklar yetiştirmeye daha yatkın olduklarını ortaya çıkardı.

Narsist ebeveynler, çocuklarını genellikle bir uzantıları veya kendi eksikliklerini tamamlayan araçlar olarak görürler. Bu tür ebeveynler, çocuklarının başarılarını kendi egolarını beslemek için kullanır ve başarısızlıklarını kişisel bir tehdit olarak algılarlar. Çocuğa yönelik sevgi ve ilgi koşullara bağlıdır; çocuk ebeveynin beklentilerini karşıladığında onaylanır, aksi takdirde değersiz hissettirilir. Narsist ebeveynler, kendi narsistik ihtiyaçları için çocuklarını harcamaktan çekinmezler. Narsist bir ebeveynin çocuğu, kendi ihtiyaç ve duygularının göz ardı edildiği bir ortamda büyür ve bu durum çocuğun kimlik duygusunu zayıflatabilir. Çocuk, sürekli bir onay ve değer arayışına girerek, içsel bir boşluğu abartılı bir özgüvenle doldurmaya çalışabilir. Bu tür bir aile dinamiği, çocuğun kendi duygusal ihtiyaçlarını bastırmasına ve bir dışa bağımlı öz değer algısı geliştirmesine yol açabilir. Çocuk aynı zamanda narsist ebeveyn davranışlarını da içselleştirir ve kendi hayatında rol model olarak kabul eder.

Peki, bir çocuk yetişkinlikte nasıl böyle bir insan haline gelir? Çocuklar anne ve babalarının onayını, ilgisini, alakasını ve sevgisini isterler. Çocuk bunu elde edebilmek için ailenin isteklerine göre hareket etmeye çalışır. Ebeveynleri mükemmeliyetçi olan çocuk, ailenin söylemlerinde ve yaklaşımlarında devamlı en iyisinin olduğu veya olması gerektiği belirtilir.  Çocuk gösterdiği başarı gösterdiğinde değerlidir. Bir alanda gösterilen başarı da yeterli değildir. Çocuktan hemen hemen her alanda başarı göstermesi beklenir. Eğer çocuk başarı göstermiyorsa, aileden ilgi ve sevgi görmeyebilir. Çocuğa hayal kırıklığı olduğu hissettirilir. Hele kardeşlerinden, akrabalarından bir tanesi başarılı ise hep onunla kıyaslanır. Ailenin egosuna ve övünmesine destek olmayan çocuklar, aile içerisinde ikinci plana itilebilirler. Mükemmelliyetçilik anlayışında aşırıya kaçılmasıyla çocuğun sürekli olarak kendini kusurlu, yetersiz veya değersiz hissetmesine, buna karşın kendi değerini savunmak için abartılı bir öz güven mekanizması geliştirebilir. Çocuğun her zaman en iyiyi yapması beklenirse ve bu beklentiler karşılanmadığında sevgi geri çekilirse, çocuk değersizlik hissini bastırmak için abartılı bir öz değer algısı geliştirebilir. Çocuğa sunulan bu yaklaşımlar, narsistik davranışların temeli olabilir.

Bir başka aile modelinde ebeveyn veya ebeveynlerin otoriter davrandığı, dominant karaktere sahip olup, genellikle sinirli, agresif olup, çabuk öfkelenebilen yapıdadırlar. Çocuklara gereken ilgi, sevgi gösterilmez. Çocuğa gerekli, gereksiz her yerde ve her anda sözlü veya fiziksel şiddet gösterilebilir. Çocuk bu ortamda kendini güvende hissetmez, kötü bir çocukmuş gibi davranılır. Çocuğun duyguları ihmal edilir. Çocuklar arasında ayrım yapılır, adil, dengeli bir yaklaşım yoktur. Çocuk bu aile modelinden elde ettiği kişilik yapısı ile ebeveynleri gibi hareket eder. Bu hanelerde büyüyen çocuklar öfkeli, aşağılanmış ve yetersiz hissederler. Bu nedenle kendilerini, farklı gösterme eğilimine girerler. Sevgi ve ilginin eksik olduğu aile ortamlarında çocuk, değerli olduğunu hissetmek için dış dünyadan sürekli onay alma arayışına girebilir.

Çocuk odaklı veya helikopter aile modeli ile hareket eden ebeveynler, çocuklarını yetenekli, başarılı, fiziki özellikleri ile övünürler, onu yüceltirler. Her yerde çocuklarının başarılarını abartarak anlatırlar. Çocuğun yaptığı her davranışın abartılı şekilde övüldüğü ailelerde, çocuk gerçekçi bir öz değerlendirme geliştiremeyebilir. Bu da dış dünyadan sürekli takdir bekleyen bir kişilik yapısına yol açabilir.

Ben yaşayamadım, çocuğum yaşasın düşüncesinde olanlar veya maddi imkânı yüksek olan aileler çocukların önüne tüm imkanları sererler. Çocuğu olduğundan farklı gösterirler. Bir çocuğun kusursuz ve özel olarak aşırı derecede idealleştirilmesi bu çocuğun ilerleyen hayatında Narsist bir kişilik oluşmasına neden olabilir. Temel olarak sevgi göstermek çok önemli elbette, ancak çocuklarınıza diğer herkesten daha iyi oldukları için sevginizi kazandıklarını düşünmeyi öğretmek yanlıştır. Sevginin azlığı kadar, abartılı olarak sunulması yanlıştır, aşırılığı da zarardır.

Psikanalitik kuram narsistlerin, kendilerine çok az sıcaklık ve sevgi gösteren ailelerin sonucu olarak ortaya çıktığını iddia ediyor. Bushman ve Brummelman sosyal öğrenme teorisi ile “hepimiz modellenen davranışlar yoluyla öğreniyoruz” tezini araştırmaya karar verdi. Ve sonuçta çocukların narsisizmi, gerçekten de kendilerine “özel”den bile daha fazla olduklarını öğreten ailelerinden öğrendiklerini buldu. Bushman kendisiyle yapılan bir röportajda bu konudaki kaygılarını şöyle dile getiriyor: “Yaklaşık 30 yıldır agresyon üzerine çalışmalar yapıyorum ve bir insanın sahip olabileceği en zarar verici inancın, kendisinin başkalarından üstün olduğu inancı olduğunu gördüm. ‘Erkekler kadınlardan daha iyidir; benim ırkım, benim dinim seninkinden daha üstündür.’ inançları böyledir. İnsanlar başkalarından daha iyi olduklarına inanmaya başladıklarında, öyle de davranmaya başlıyorlar.”

Bushman ve Brummelman araştırmalarında şöyle yazıyor: “Narsistik bireyler kendilerini diğerlerinden daha üstün hissediyorlar, kişisel başarıları konusunda fanteziler kuruyorlar ve özel davranılmayı hak ettiklerini düşünüyorlar. Kendilerini aşağılanmış hissettiklerinde genellikle agresif bir şekilde ya da hatta şiddet göstererek etraflarına saldırıyorlar.”

Bu süreci durdurmak için herhangi bir şey yapılabilir mi peki? Brummelman “Evet” diyor. 7 ve 12 yaşları arasında, duygular geliştiğinde ve sonrasında. “Belki de ailelerin, çocuklarını el üstünde tutmadan ve onlara diğerlerinde daha iyi olduklarını söylemeden de çocuklarına sevgi ve takdir duygularını göstermelerine yardım etmenin bir yolunu bulabiliriz.”

 

Narsist Çocuk Nasıl Yetiştirilmez? -2

Geçen haftaki yazımızda narsist bir çocuk nasıl yetiştirilir sorusuna cevap aramaya çalışmıştık. Narsistik yapının temelinde yatan problemleri değerlendirmiştik. Bu hafta Narsist bir çocuk yetiştirmemek için yapmamız gerekenleri konuşacağız.

Problemi bilmek kadar, çözüm çarelerini de bilmemiz gerekiyor. Birçok psikanalist çağın hastalığı narsisizmin kaynağı ile ilgili görüşlerini ortaya koydular. “Ego psikolojisinin” temsilcisi Karen Horney, “Narsistlerin diğer insanlarla duygusal bağları çok zayıf ve sevme kapasitesini yitirmiş olmanın boşluğunu yaşayan kişiler olduğunu söylüyor. Narsist olmaksa kendini çok sevmeyi, çok önemsemeyi gerektiriyor. Yeryüzünde kendisinden başka herkesin değersiz olduğu düşüncesiyle var olan narsistler (derinlerde bir yerlerdeki boşluğu doldurma çabasıyla) beğenilmek, övgü almak, ilgi çekmek için yaşıyor.

Eğitim Bilimci Dr. Özgür Bolat ise, “Narsist insanlar değer görmek için çok çalışır, mükemmeliyetçi ve işkolik olabilirler. Bunun sonucunda da başarılı ve mutlu olurlar” diyor ve ekliyor: “Ama sıkıntı şu: Mutluluklarını sürdürmek için sürekli başarmak zorunda hisseder, sürekli onaylanma duygularının tatmin edilmesine ihtiyaç duyarlar. Bu sürdürülebilir bir mutluluk değildir. Bundan dolayı hayatlarında her zaman kaygı vardır. Sürekli olarak başarısız olma ve onay görmeme kaygısı yaşarlar. Bunun karşılığında da büyük bedel öderler. Bu açıdan bakıldığında çok başarılı olmalarına rağmen değersizlik duygusunu gideremeyen birçok Hollywood yıldızının intihar etmesi hiç şaşırtıcı değil.” Demektedir.

Pedagog Adem Güneş ise, “Çocuklukta, özellikle annesiyle ilişkisinde problem yaşamış çocukların yetişkinlikte narsist kişilik bozukluğuna daha yatkın olduğu biliniyor” diyor ve ekliyor: “Reddedici, otoriter ve baskıcı annelerin çocukları önce içlerindeki anne yoksunluğunu bastırmayı, kendi iç dünyalarına derinleşmemeyi, fazla duygusal olmamayı, kimseye bağlanmamayı, güvenmemeyi öğreniyorlar. Annesine güvenle bağlanamayan kişi, hayata güvenle bakamıyor.”

Araştırmalardan ve uzmanların görüşlerinden anlıyoruz ki, çocuklukta karşılanmamış ihtiyaçların, verilmemiş ilgi, alaka, sevginin bedelleri kadar fazla verilenlerinde bedelleri ağır oluyor. Biz çocuk eğitiminde ifrat ve tefritte olmadan, dengeyi sağlayabilmenin, orta yolu bulmanın, tutturabilmenin mücadelesini vermeliyiz.

Tüm kişilik bozukluklarının tohumları çocuklukta ekiliyor. Anne ve babalar, ne biçeceklerini bilmeden, bilinçsizce bu tohumları ekebiliyorlar. O zaman gelecekte kendisine, ailesine ve topluma sıkıntı verecek bir fert yetiştirmemek için ebeveynlerin nelere dikkat etmek gerekiyor gelin bunlara birlikte bakalım.

♦ Çocuğunuzun eğitimi için öncelikli olarak kendimizi tanımamız, kendi çocukluğumuzun farkına varmamız, yüzleşmemiz gerekiyor. Ebeveynlerimizden aldığımız yanlış örneklerimiz varsa veya çocukken yaşadıklarımızı çocuklarıma yaşatmayacağım diye abartıya kaçtığımız davranışlar varsa bunları düzenlememiz gerekiyor.

♦ Çocuk yetiştirmek için nelere dikkat etmemiz gerektiğini, çocuğumuz dünyaya gelmeden önce kendimizi geliştirmek için araştırmalı ve öğrenmelisiniz.

♦ Çocuğunuzun eğitiminde eşinizle birlikte senkronize olmalısınız, kararlı ve tutarlı hareket etmelisiniz.

♦ Çocuğun, her istediğini koşulsuz olarak yerine getirmekten, ona tüm hazları erkenden yaşatmaktan, her istediğini almaktan, yapmaktan vazgeçmelisiniz.

♦ Çocuğun özgüveni yüksek olsun diye sürekli çocuğu övmek, prens ve prenses gibi davranmaktan, kendini devamlı iyi hissettirme çabasında olmaktan da vazgeçmelisiniz

♦ Çocuğunuza, paylaşmayı, yardımlaşmayı öğretebilmelisiniz. Hep ben demek yerine biz diyebilmesini başarmalısınız.

♦ Diğer çocukları rakip görmek, onlarla kendini kıyaslamak yerine bağ kurabilmesini, sağlıklı bir iletişim içinde olmasını öğretmelisiniz. Çocuğunuza yeni arkadaşlar edinebilmesini, sosyal ortamlara girebilmesini sağlamalısınız.

♦ Çocuğunuza, davranışlarının ve sözlerinin başkalarını üzebileceğini, incitebileceğini, kırabileceğini, anlayışlı ve hassas olması gerektiğini anlatmalısınız.

♦ Çocuğunuzu başkalarına karşı nazik davranmayı, sevgi ve saygı göstermeyi, özür dilemenin erdemli bir davranış olduğunu kabul edecek şekilde yetiştirmelisiniz.

♦ Her yerde, herkese karşı, her konuda haklı olamayacağını, yanılabileceği, insan yani beşer olduğunu, haklı çıkmak için mücadele etmesinin kendisine ve çevresine zarar verebileceğini, kabullenmenin bir erdem olduğunu göstermelisiniz.

♦ Çocuğunuzun kurallara uymasını sağlamak, sınırlarını bilmesi için ona hayır diyebilmeyi başarmalısınız.

♦ Çocuğunuzdan mükemelliyetçi bir yaklaşım içerisinde herşeyin en iyisini yapmasını ve en iyisi olmasını, kendi olamadıklarımızı, onun olmasını ve yapmasını beklememelisiniz.

♦ Çocuğunuza koşullu sevgi sunulması durumunda, çocuktan sürekli başarı beklemek, başarısızlık durumunda eleştirmek, dış kaynaklı beklentilere sahip olmak, çocuğu şekillendirme çabası, isteneni yapmadığı zaman eleştirmek veya aşağılamak çocukta değersizlik oluşturacağının farkında olmalısınız.

♦ Çocuk size karşı, çevresindeki büyüklerine, öğretmenine karşı otorite kurmaya kalkıyorsa, saygı dozaşını aşıyorsa buna müsaade etmemelisiniz. Yanlışlarını, hatalarını onunla konuşarak kabul etmesini sağlamalısınız.

♦ Çocuğun temel ihtiyaçlarının yoksunluk ve yoksulluk nedeniyle karşılanamaması, çocuğun değer arayışını ve kendini ispat etmeyi, güçlü olmak için başkalarını ezmek, haklarını kabul etmemek, geçmişin acısını çıkartmak, gibi yanlış duygu ve düşüncelere konumlandırmasına müsaade etmemelisiniz.

♦ El üstünde tutulan altın çocuk muamelesi yapıp, bütün maddi imkanları seferber edip, kendisinin her şeyi almaya, her şeyi yapmaya hakkı olduğunu, haz odaklı bir yaşam anlayışı içerisinde, bütün herkesin kendine emre amade olması gerektiği gibi bir düşünce içinde olmasına müsaade etmemelisiniz.

♦ Akrabalarından, akranlarından, öğretmenlerinden, çevresinden gelen zorbalıklar, haksızlıklar, adaletsizlikler, alay etmeler, suçlamalar varsa onu korumalı, arkasında durmalısınız. 

♦ Kardeşler arasında hakkaniyeti gözetmeli, ayırımcılık yapmamalısınız. Yaptığı hatalarda her şeyin suçlusu, günah keçisi gibi görmeden hareket etmemelisiniz.

♦ Çocuğunuzun güvenli bağlanmasını sağlayamamışsanız, duygusal bağ kuramamışsanız, ret etmişseniz, görmemezlikten gelmişseniz, bugün bunun farkına varıp, ona karşılıksız sevginizi verip, geçmişi onarmaya çalışmalısınız.

♦ Çocukluk çağında yaşanan korkular, başarısızlıklar, bağlılık ihtiyaçlarının karşılanmaması, anne ve babanı yokluğu, ihmali, sürekli eleştiri, alay edilme ve aşırı övgünün narsist kişiliği besleyen diğer faktörler olduğunu bilmelisiniz.

♦ Çocuğunuza sen yapabilirsin, başarabilirsin, sen değerlisin, yeterlisin mesajlarını verip, benlik algısını olumlu olmasını sağlamalıyız. Kız çocuğunuza değerli olduğunu, sevdiğinizi, erkek çocuğunuza onunla gurur duyduğunuzu ifade edebilmelisiniz.

♦ Çocuğu gerek ebeveynlerinin duygusal ve gerek çevredekilerinin fiziksel istismarından korumamız gerekiyor. Ruhu ve bedeninin örselenmemesi için gereken güvenli ortamı sağlamalısınız.

♦ Tüm kararları çocuğa bırakan, yatma saatinden, yiyeceği menülere, gidilecek, gezilecek yerlere kadar her şeyin kararını vermesini, tüm seçimlerin ona bırakılması fayda sağlamadığını görmelisiniz. Aksine bunların bedel ödemeyi bilmeyen, sınırsız, bencil, umursamaz ve öfkeli çocuk yetiştirmeye sebep olduğunu görmelisiniz

♦ Aşırı otoriter, aşırı disiplinli isek bu tutumumuzdan vazgeçmeli, çocuğunuzun fikrini sormalı, olumlu olan kararlarını desteklemeli, çocuğunuzun bir birey olduğunu kabul etmeli, tamamen sizin güdümünüz de olmaması, kendi ayakları üzerinde durabilmesi gerektiğini anlamalısınız.                                      

Evet değerli dostlar, narsizmin altında yatan sebepleri ve bunlara karşı panzehirleri sunmaya çalıştık. Hayat kalitemizin artması, mutlu olabilmek için gerek kendimize, gerek çocuklarımıza dair yapacağımız mücadeleler çok değerli.

Sadece narsistler değil, yaraları derin olan, bunlara karşı savunma mekanizması oluşturan yetişkinler genellikle kendilerinde bir problem görmediklerinden profesyonel destek alma ihtiyacı hissetmiyorlar. Genellikle çok ağır strese, depresyona girdiklerinde, problemlerini çözemediklerinde bir uzmana gidiyorlar. Çoğunlukla kişiliklerine dair farkındalıkları olmadığından destek almıyor, alsa bile kabullenemiyor, tepkiyle karşılık veriyor, savunmaya geçiyor, psikoterapi ortamını terk ediyorlar.

Amasız, fakatsız, çünküsüz bir yaşam mümkün. Elimizden geldiğince bunu inşaat etmek için mücadele etmelisiniz.

Aile ve Çocuk Danışmanı Özcan Dalgıç